2.
Otizm, yani tam adıyla Otizm spektrum bozukluğu, doğumdan itibaren gelen ya da yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkan gelişimsel bir bozukluk. Otizmin, beynin işleyişini etkileyen bazı sinir sistemi sorunlarından kaynaklandığı biliniyor. Otizm spektrum bozukluğu olarak bilinen durumun daha çok yetişkin dönemde rastlanan bir türü de asperger sendromu. hatta tanı konması da genellikle ileri yaş dönemlerine rastlar. çünkü dil gelişimi konusunda diğer otizmli bireylere göre daha iyi durumdadır.
Otizm direkt beyin gelişimini hedef alan ve bu nedenle de sözlü ifade becerisi ve sosyalleşme gibi konularda sıkıntı yaratan bir durum olduğu için, otizmli bireylerin gelişimleri ve dünyayı algılama şekilleri bizlerden farklı. yani tek başına bir zeka geriliği gibi algılanmaması gerek aslında. otizm tanısı konmuş bireylere otistik demek yerine, otizmli demenin daha doğru bir ifade şekli olduğu yönünde uzman görüşleri mevcut.
otizm bizim toplumumuzda tam anlamıyla anlaşılmış ve ona göre yaklaşım gösterilen bir durum değil hala ne yazık ki. O nedenle otizmli bireylere, özellikle ki çocuklara bakış açımız çok farklı. dışarıdan bakıldığında ilk etapta hiçbir şekilde fark göremediği bir çocuğun, birkaç dakika içinde diğer çocuklardan farklı olduğunu anladığı an tedirgin olan ve varsa yakında kendi çocuğu onu uzak tutmaya çalışanlar var çünkü. dış dünyaya zaman zaman uyum gösteremeyip, hele ki insanların onlar tarafından algılayamadıkları davranışları karşısında bazen saldırgan tavırlar gösterebilmeleri bu bireylerin sürekli böyleymiş gibi düşünülmesine yol açan yanlış bir düşünce şekli aslında. halbuki o anda bizi etkilemeyen, belki farkına bile varmadığımız bir ses, bir koku ya da herhangi bir şey onlar için müthiş rahatsız edici bir durum halini alabilir. böyle bir durumda da tepkileri, durumu etrafındaki diğer bireylere yansıtma şekli farklı olabiliyor.günlük hayatın karmaşası içinde bizler her zaman farkına varamasak da, bunları tetikleyecek çok fazla risk faktörü var aslında.
Otizmin ortaya çıkış sürecinde hala kesin ve net bir bilgi olmamakla birlikte, genetik faktörlerin etkili olabileceği kadar, aynı zamanda da çevresel faktörlerin de etkili olabildiği konusunda görüşler hakim. annenin gebelik sürecinde varsa kullandığı ilaçlardan tutun da, radyasyona maruz kalabilmiş olma ihtimaline, hatta doğum esnasında yaşanan bir travma sonucu bebeğin o anda oksijensiz kalmış olabileceği gibi birçok farklı ihtimal üzerinde hala duruluyor. bir diğer tartışmalı konu da bebeklik döneminde yapılan aşıların otizme neden olabileceği. yapılan araştırmalar sonucu birçok uzmanın hemfikir olduğu şey şu ki, otizmli bireylerin beyinleri incelendiğinde, beynin ön lobunda ve bazı bölgelerinde farklılıklar olduğu. bunlar da direkt beyin gelişimini hedef alıp, konuşma ve sözlü ifade yeteneği başta olmak üzere yaşamın birçok alanında dış dünya ile uyum gösterme konusunda problem yaşamalarına neden olabiliyor. özellikle beynin yan bölgeleri karşıdaki kişinin konuştuğu dili anlamaktan, ona söylenenleri kafasında oturtup bir planlama yapmaktan, sosyal hayattaki davranışların uyum içindeki koordinasyonu ve kontrolünden ve sorumludur.
bir çocuğun otizmli olduğu, aslında bebeklik döneminde henüz 3 aylıkken bile doğru takip edilirse ilk belirtilerini vermeye başlıyor. en basit ve en bilinen belirtisi de göz temasının olmaması. çünkü bu bireylerle göz kontağı kurmak pek kolay değil. ilerleyen dönemlerde tekrarlayan hareketler, sürekli dönen nesneler, kendi etrafında dönme, sallanma ya da zıplama gibi davranışlar tipik belirtiler arasında. mesela herhangi bir oyuncakla oynamak yerine, çalışan bir çamaşır makinesini izlemek daha çok dikkatlerini çekebiliyor. İlgili ilgisiz eline geçen her nesneyi üst üste koyuyor, bazen etrafındaki herkese yokmuş gibi davranıyor, minicik bir değişikliğe bile çok büyük tepkiler gösterip, en önemlisi de ismini söylediğinizde hiçbir tepki vermiyorsa bunlar mutlaka dikkate alınması gereken belirtilerden olabilir. çoğu aile en başta çocuğun kendilerini duymadığını zannedip, işitsel bir problem olabileceği ihtimali üzerinde yoğunlaşabiliyor ki bu da tanı koymayı geciktiren bir durum aslında.
tanı koyulduktan sonraki en önemli süreç de tedavi süreci. adına her ne kadar tedavi dense de aslında en büyük tedavi, eğitim. otizmli çocukların ileride yaşamlarını tamamen bir başkasına muhtaç şekilde sürdürmemek, en azından en basit ihtiyaçlarını kendilerinin karşılayabilmeleri için tek yol özel eğitim. Eğer gerekli eğitim imkanı bulabilir, kişisel beceri ve yetenekleri ölçüsünde ilgi alanları keşfedilirse doğru yönlendirmelerle iyi birer sporcu, müzisyen ya da ressam gibi hayatın her alanında başarı gösterip, var olabilmeleri mümkün. yeter ki önce ailelerinden, daha sonra terapist ve eğitmenlerinden gerekli ilgi ve sabrı görerek kişisel gelişimlerine yönelik bir imkan bulabilsinler.bizim de toplumdaki herhangi bir birey olarak yok saymak ya da sadece otizm değil, farklı görünen her bireye, yaşı kaç olursa olsun tepkili yaklaşmaktan vazgeçmemiz gerek aslında. bizimle iletişim kurmak onlara ilk başta zor gelebilir ya da bizim her gün geçtiğimiz bir yoldan geçmek onları tedirgin edebilir. ne olursa olsun bu yaşamda bir yerleri olduğunu, aradaki tek farkın dünyayı algılama olduğunu onun dışında bizi duyup, gördüklerini unutmayalım. kısaca onların farkında olalım ki, önce onların da bizler gibi bir yaşam hakları olduğunu, eğitim hakları olduğunu ve bundan mahrum bırakılmanın en başta adil olmadığını birileri de anlasın. özel eğitim adı adında birileri tarafından şiddete maruz kalmasın, okullar kabul etmiyor, eğitim hakkı elinden alınıyor diye evlere hapsedilmesin, belli kesimler tarafından Alay konusu olmasın. Çünkü bunların hepsi sadece farkındalık isteyen konular.
Sedef erken'in oğlu ozan için yaptıklarını, mücadelesini bilenler vardır mutlaka yeri gelmişken onu da hatırlatayım. Tabii ki ozan bu çocuklardan sadece biri.
2 nisan 2017 23:46
2 nisan 2017 23:48